Burada hayallerimi yazacağım...
Çoğunlukla gitmek üzerine kurulu olan hayallerimi...
Çünkü koklerimi bir türlü salamadım bulunduğum yere... Buraya ait değilim ancak, nereye ait oldugumunda farkında değilim. Kökleneceğim yerin arayisina tanık olacaksınız sizlerde.

Sadece A.Ş.K.

Sadece A.Ş.K.

16 Kasım 2012 Cuma

DENEMELER-1

Tekneden bahseder olmuştuk. İnternetten motoryat ya da yelkenlilerde satılık ilanlarına bakıyorduk. Teknemizi öyle bir marinaya çekip bağlamayacak, gidebildiğimiz kadar uzağa gidecektik. Yelkenimizi şişiren rüzgarımız, hayallerimiz olacaktı. Ama bunun için önce gerekli eğitimleri almamız lazımdı.

İlk başlarda boyutlar konusunda bir bilgim yoktu. 5 ya da 7 metrelik tekneleri zihnimde canlandırdığımda minicik kalıyordu. Koskoca denizde adeta ceviz kabuğu gibi sallanıp durduğumuzu dusunup duruyordum.

Deniz kızıydı o. Teknede yaşamayı çok istiyordu. Teknenin küçük ya da büyük olması önemli değildi onun için. Çünkü zaten bedenine deryaları sığdırmıştı. Ona bu korkumdan bahsettiğimde, hayatın içinde herkesin bir ceviz kabuğu icinde oldugunu ve aslında sallandığını söylemişti. Hayatın içinde bir birey olarak yaşamaya çalışmak, hayatı iyisiyle kötüsüyle sürdürmek, denizde bir ceviz kabuğuyla yol almaktan pek de farklı sayılmaz demişti gülerek. 

İyi tamam, olurda demiştim yine içimi kemiren belirsizliklerle, çamaşır makinesini nereye koyacağız sorusu ansızın ve doğaçlama olarak ağzımdan çıkıvermişti. Ve tabi onun o şen kahkahasıyla ben de gülmüştüm. İstersen iki oda bir salon olarak döşer bir de ebeveyn banyosu dahil ederiz diye üzerime gelmişti. 

Ne bileyim ben! Daha toprakta yaşamaya yeni alışmışken teknede yaşam bana çok uçuk bir fikir olarak gelmişti. Hayatını sürdürmek için gerekli olduğuna şartlandığın eşyaların bir kısmının atılarak sadece minimum eşyayla yaşamak. Hayal bile edememiştim. Kafamdan o lazım olur mu, bu lazım olmaz ya da ya lazım olursa şekilinde geçen bin türlü soru, cevabını aramaktaydı. 

Çok kontrollüydüm, biliyorum. Herşeyi önceden planlayıp, hatta o planlarında yedeklerini yapıp yola koyulanlardandım. Teknenin bakımını düşünmeye başlamıştım bile. Ya kışın ayaz olduğunda ne yapılacaktı ve bunun gibi daha niceleri... Bana neden hep zor, negatif ve kötü olacak olaylar üzerine planları yapıyorsun derdi hep. Hiç güzellikler yaşanmayacak mıydı? Kışın ayaz olurken, yazın güneşin batışını izlemek ne kadar güzeldi. Biliyorum elbette ki güzellikler var hem de çok var. Başta mavilikte yaşamak var, altında turkuaz üstünde boncuk mavi. Özgürlük var, huzur var ve tabi ki istediğin yeri dolaşmak tüm dünyayı gezebilme olasılığın var.

Korkularım geçicidir diye umuyoruz halen. Hele bir tekneyi alalım da. Ne yalan söyleyeyim, en az onun kadar çok istiyorum tekne sahibi olmayı.

Teknede yaşam... Sürekli içimden tekrarlıyorum bu iki kelimeyi. Öyle fazla zorlamayın yavaş yavaş alıştırıyorum kendimi.

Naim - 16.12.2008

 

BAKIS

Gelişi güzel bir hayat,
Herşey oh ne rahat.

Ne arayan var beni ne soran.
Oldum olası zaten her söz bir yalan.

Ağızdan çıkmasa da olur selam,
Gönlünden geçse yeter o kelam.

Herkes der, bu ne deli divane.
Halbuki gönlünde yangın kalmış yegane.

Siz anlamazsınız onları,
Onların vardır değerli dostları.

Kah görünür, kah görünmez,
Sizin bunlara aklınız sır ermez.

Dert etmeyin beni, onu, diğerini.
Önce salıverin dışarı kalbinizdekileri.

Sonra gelin meclise,
Bulursun orada elbet derdine bir çare.

03.10.2012 - Sinem Uzyol Durmaz

~KaR~



Ocak ayındaki Abant gezimizin tadı damağımızda kalmıştı. Her kış bir kere ama erken saatte gidilip, öğlen gibi dönülmek kaydıyla göl çevresinin buz tutmuş yollarında, denge cambazları gibi yürümek ve yürürken halimize gülmek en müthiş olay... kahkaha bedava, sarılmak bedava, ele tutuşmak bedava... göle karşı bir kahve içmenin maliyeti, eh o da düşünülmez ki o arada...

17 Ağustos 2012 Cuma

BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM...


Ben senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen, gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun:
vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar...
Ama biz o zamana kadar, o kadar karışacağız ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse sapında muhakkak
iki çiçek açacak:
biri sen
biri de ben.
Ben daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok, ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da bu düzelir herhalde.



Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey:
belki diyor.
18 ŞUBAT 1945
PİRAYE NAZIM HİKMET