Burada hayallerimi yazacağım...
Çoğunlukla gitmek üzerine kurulu olan hayallerimi...
Çünkü koklerimi bir türlü salamadım bulunduğum yere... Buraya ait değilim ancak, nereye ait oldugumunda farkında değilim. Kökleneceğim yerin arayisina tanık olacaksınız sizlerde.

Sadece A.Ş.K.

Sadece A.Ş.K.

12 Nisan 2007 Perşembe

DÜŞ GEZGİNLERİNİ İZLEYEN HAYALLERİM

Herkesin ne hayali olduğunu biliyorum. Özellikle büyük şehirlerde oturan ve her akşam ertesi sabahı nasıl karşılayacağı ve geçireceği iş saatlerinin korkusunu içinde hissedenlerin hayallerini. Eve varmak için harcadığı zamanın, şehirlerarası yolculuk için gereken zamanla eşit olduğu kanısıyla toplu taşıma araçlarından inerek, ve adeta sürünerek evine yollananların hayallerini biliyorum. Neden mi? Çünkü bende onlardan biriyim. Son teknoloji harikası bir plazada çalışan, iş saatlerini ne olacak bugün diye karşılayan, işin stresi yetmezmiş gibi trafik keşmekeşini çekerek iki saatte evine varabilen, büyükşehirin vefasından çok cefası olduğunun farkına varan ama bir türlü de gidemeyen ve gitmeye çabaladıkça da ayrılamayan bir büyükşehir kölesi olduğum için biliyorum hayallerinizi.

Muhakkak kurmuşsunuzdur bu koskoca insanı yutan şehri geride bırakıp, küçük bir kasabaya veya köye yerleşme hayalini... Orada küçük bir eviniz olur bahçeli. Az ama yetecek kadar birşeyler ekersiniz toprağa. Toprağa çapayı her sallayışınız da, geçmiş yaşamınızdaki sıkıntılar içinizden çıkarak toprağa karışır. Tabi yanında binlerce kez kullandığınız “keşke”lerinizle birlikte. Ne tarz “keşke ifadeleri” mi? Şöyle ki;
“Keşke bunu daha önce yapsaydım.”
“Keşke kaybettiğim zamanı geri alabilseydim.”
“Keşke hep burada yaşamış olsaydım.”
Ve daha nice kurguladığımız keşkeler. Her keşkeli bir ifade kurduğunuzda, daha da hırsla çapalarsınız toprağınızı. Siz hırslandıkça toprak açılır, saçılır ve tüm bereketini doğurur. Hırsınız güneş, keşkeleriniz ise gübre olmuştur artık toprağa karışırken aslında.


Yaşamak için çalışmak lazım, çalışmak için yaşamak değil. Hayat zaten yeterince kısa. Bir de düşlerimizi erteleyerek zaman kaybetmek, son nefesimiz geldiğinde de “hayat çok kısa, değerini bilin” öğüdünü vermemek için yola çıkın düşlerinizin peşinden. Biraz daha dikkatli bakın göreceksiniz o zaman hayallerini takip eden düş gezginlerini....

İstanbul – Evimdeyim.
23.02.2006

UNUTMANIN RAHATLIĞI


Hayatımı unutmak istiyorum.
Hiç yaşamamış olmayı...
Ne iyiliği ne de kötülüğü farketmek,
Ne güneşin ışıltısını görmek, sıcaklığını tenimde hissetmek...
Ne de denizin şarkısını duymak
Hiçbir şey bilmemek, görmemek ve duymamak...
Sadece bir sonsuzluk içinde
Varolmak
Nedensiz, niyesiz....

Sinem Uzyol
Ist – Mart '07