Burada hayallerimi yazacağım...
Çoğunlukla gitmek üzerine kurulu olan hayallerimi...
Çünkü koklerimi bir türlü salamadım bulunduğum yere... Buraya ait değilim ancak, nereye ait oldugumunda farkında değilim. Kökleneceğim yerin arayisina tanık olacaksınız sizlerde.

Sadece A.Ş.K.

Sadece A.Ş.K.

17 Aralık 2007 Pazartesi

BAHANE


Hayatın kendisi bahane zaten.
Ama aşk bahanelere saklanmasa...
Sürmeli gözler gizlenmeden kırmızı perdenin ardına,
Sevdiğine göz kırpsa.
Değil sadece komşu, çoluk çocuk..
Gök ayrı, yer ayrı şahit olsa da,
Yeter ki aşk, aşk olarak yaşansa...
Üstüne üstlük bir de doyasıya alkışlansa.


İstanbul - Ağustos 'o7

25 Kasım 2007 Pazar

ÇELİŞKİLER


Alışamadım...
Ne varlığına ne yokluğuna.
Yakınımdayken bir o kadar huzursuz,
Uzaktayken bir o kadar özlem dolu.
Çelişkiler dünyasına hapsoldum
İçimde yankılanan sadece sen.

Keşke yanımda olsan bir nefes kadar,
Keşke uzağımda olsan dünyanın öbür ucunda...
Gözlerim gözlerine değse, tenim tenine
İstemediğim kadar yakın olsan keşke,
İstemediğim kadar da uzak...

Bir yanım seni bilse, sevse
Diğer yanım ise yokluğuna şükretse
Yeter ki ne istediğimi bilsem


Istanbul – Tem'07

21 Kasım 2007 Çarşamba

KAVGA

İlk kavgamız dün gece yaşanıp biterken,
Beni tek başıma, yüzüstü bırakıp giderken,
“Gitme” diyemedim...
Sadece sessizce süzülen yaşlarım
Şahit oldu hüznüme, kırılan kalbime...

Bu kadar kolay mıydı herşeyi silebilmek,
Boşuna mıydı verilen çabalar, harcanan zamanlar.
Ya o “seni seviyorum” demelerin?
Bu kadar kolay mıydı,
Bırakmak, bırakabilmek,
Unutmak, unutabilmek,
Silmek, silebilmek...

Asla dur demem sana,
Gidebildiğin kadar git.
Mutlu olana kadar git.
Sadece kapıyı aç ve git.....


Istanbul – 06/01/06

14 Kasım 2007 Çarşamba

HAYAT VE ŞARAP


Kadehimde yarım kalan şarap,
Hafif buruk, hafif acı...
Aynı hayatım gibi...
Ama içtikçe içesi geliyor insanın,
Aynı yaşadıkça daha fazla sarılması gibi hayata..
Ağızda kalan tada alışıyor insan,
Arıyor o aynı buruk ve acı tadı bir sonraki yudumunda...
Bende alışıyorum kırılmalara, zorluklara,
Bekliyorum bir sonrakini.......


Sinem Uzyol
Ist – Aug'07

9 Ekim 2007 Salı

İSTEK

Kırıldı bütün hayallerim
Camdan bir tablonun dağılması gibi
Parça parça saçıldı dört bir yana

Beklediğim ise sadece
Bir sesti uzaklardan gelen
Seven ve sevecen

Bu kadar zor muydu isteğim?
Hatırlanmaktı sadece bugünkü dileğim
Böylece sevildiğimi bilecektim
Aynı sevdiğimi bildiğim gibi

Bekleyişim bir ömür tüketti
Geri de kalanlar ise sadece kırık hayallerim
Suya yazılan yazı gibi bir yaşam

Geriye almanın imkansızlığı,
Yanlışı düzeltmenin olanaksızlığı...
Elde kalan ise hüsranlarla beslenen bir kalp
Cesaretsiz, güvensiz ve yalnız...



Istanbul – 18/08/07

17 Eylül 2007 Pazartesi

VEDA

Dün gece ağladım rüyamda,
Karşımda eskide kalan mutlu anılar,
İşte ben, işte o
Yanımda yanıbaşımda
Elinin içinde elim,
Gözbebeğinde suretim...
Bırakıp gitmek istemedi aslında.
Bende ayrılmak hiç istemedim.
Son nefesini verirken bile,
Eli elimde, gözü gözümün içinde...
Tutamadım onu, beni buralarda bırakıp gitti.

Babamın anısına...

5 Eylül 2007 Çarşamba

AŞK HAKKINDA BİLDİRİMİM


Aşk... Herkesin hayatında bir kez kesin olarak yaşayanacağına dair garanti veren tek duygu. O kadar yoğun bir duygu ki, bütün çevremizi sarıp sarmalamış. Aşk ile yatıp kalkar hale gelmişiz. Tüm sevdiklerimiz, baktığımız vitrinler, izlediğimiz filmler, diziler hep O‘nun tekeline girmiş. Oyle bir şey ki, sanki aşk olmazsa ölürüz veya hastalanırız. Bizi ayakta tutan, güç veren bir olgu haline getirmişiz.

Arkadaşlarımın sürekli olarak, “ sende aşık olacaksın, o zaman gözün hiçbir sey görmeyecek” masalları ile hayatımı sürdürüyorum. Ya bir kere niye gözüm birşey görmüyor. Aşk göz sinirlerine hasar mı veriyor? Bu kadar tehlikeli ve sağlıksızsa hiç bana uğramasın. Benim için varlığı da yokluğu da bir şu an. Ne hayatımda eksikliklik hissediyorum, ne de rahatsizlik.

Niye bu kadar takıntılıyız aşk konusunda. Niye illa ki aşk yaşamalıyız. Aşk yaşamadan birşeyler hissedemiyor muyuz birbirimize. Ya ben hoşlanıyorsam zaten muhakkak bir şeyler hissediyorumdur. Ne diye bunu bir masala çevirelim ki.

Bazen Aşk’la Tutkuyu birbirine karıştırır insanoğlu. Hele tensel doyumlar sözkonusu ise, bunun tutku olduğunu dile getirmeye korkar. Hemen yaşanılması düşünülen veya yaşanılan olayın keskinliğini AŞK ile yumuşatıverir. Birlikte olup aynı tutkuyu paylaşmak, artık aşk yapmaktır örneğin. Tutkunun esiri olmaktansa, aşkın esiri olmayı tercih ederiz kimi zaman. Ama yaşanılan sadece ve sadece tutkunun kendisidir. Tutku mahkumları yoktur artık, aşk mahkumları vardır.

Bir de şu nedenle sinir oluyorum AŞK’a. Kardeşim bu kadar da para kazanılmaz ki bir duygudan. Reklamlarda ana tema, dizilerde tek senaryo-çünkü bizim uyumak için masala ihtiyacımız olduğunu düşünüyorlar-, çarşı pazarda sürekli LOVE yazan bardaklar, T-shirtler, yastiklar, oyuncaklar... Ne bereketli bir duygu.. Sürekli para kazandırıyor.

Ayrıca bir de AŞK ACISI denilen duygumuz mevcut. Hayır, yeni bir biber cinsi değil bu. Peki nedir bu ? Şu şekilde açıklayabilirim. Partneriniz size karşı eskiden olduğu gibi ilgili olmaması, yani gerçekleşmesini düşündüğünüz ve gerçekleşmemesi için herşeyi anlamamazlıktan geldiğiniz terkedilme korkunuz. Bu korku sizi ne şekilde etkiliyor, ne yaşıyorsunuz? .. Acı.. Peki bu acı nereden kaynaklanıyor? Aşktan. İşte oldu sana aşk acısı. Ya inanamıyorum. Aranızdaki etkilenmeler bitince nedenini aramak yerine aşk acısı yaşamayı seçmek.. Biraz mantıksız gibi.
Aşk acısı da aynı kardeşi Aşk gibi para kazandıran bir duygudur. Ama bu kez müzik sektörü ön planda yer bulmuş kendisine sanırım. Gerçi senaryolarda her iki duyguda işleniyor hemde oya misali.. Yalnız o kadar işleniyor ki bir süre sonra bıkıyorsunuz. Ne bu ya.. Senaryo da yazılan şey şu: Esas adam, esas kız arasında bir canım cicim olayları yaşanırken birde bakmışsınız ki iki düşman oluvermişler. Hepsi bu kadarla bitmiyor üstelik. Aradan bir süre geçiyor hata yapmışız biz diye tekrar biraraya geliyorlar. Bir ayrılık bir birleşme... Bu sürekli kısır döngü olarak yaşatılıyor. Bu arada, senaryoda verilen ders şu bilinçaltımıza. Aşk, acısız yaşanmaz, yaşanırsa da aşk olmaz. İnsan bir düşünür izlerken di mi? “Ya ne iş bu. Bunlar ne diye ayrılıp barışıyorlar. Ne kadar dengesizler.” diye. Ama nerede.... ayrıldıklarında salya sümük ağlıyoruz, kendimizi kağıt mendil sektörünün canlanmasına kadar etki edebilecek bir faktör olarak görebiliriz bu konuda. Ya, insan bilmez mi hiç, ilişkinin gidişatı ne olduğunu, bu ilişkinin yürüyüp yürümediğini? Biz normal hayatımızda, aniden bir şey yaşayıp aniden ondan vaz mı geçiyoruz? Bu kadar kendimizi önemsemeden mi olayların içine atlıyoruz? Lütfen sayın senaristler... biraz daha gerçek yaşamları taşıyalım televizyona.





İstanbul- Camdan bir kulede
06.03.2006

3 Eylül 2007 Pazartesi

ADIMLARIM


Yürüdüm yere bakarak
Çünkü korkardım düşmekten, takılmaktan bir yere.
Bir hata yapmaktan yok yere.
Ama bir yanımda da garip bir his,
Sanki görmemem gerekeni göreceğim umudu,
Sanki bulmamam gerekeni bulacağım sevinci.

Şimdi biliyorum ki,
Seni bulmam için yere değil,
Çevreme hiç değil,
Kalbime bakmam gerekirmiş...



İstanbul- Haz. '06

29 Ağustos 2007 Çarşamba

YANLIŞLAR


Özgür bir kalp arıyorum
Sadece benim için çarpan
Adımı bir dua gibi zikreden...

Ama yanlış kalplere vuruluyorum,
Halbuki sadece sevmek
Ve sevilmekken tek isteğim,
Neden hep yalan hep dolan etrafımda...

Nefes alamıyorum...
Kurtulmak için uzattığım ellerim
Ya boş kalıyor,
Ya da yine yanlış kalpleri yakalıyor...



İstanbul - 26/04/2007

27 Ağustos 2007 Pazartesi

KIYILAR

Yaşamın kıyısındayken,
Bir gün sen,
Bir gün ben...
Bilemezdik karşı kıyılarda olduğumuzu.

Biz kıyıyı kendimiz için yaşadık.
Acımızı sakladık, hüznümüzü hapsettik,
Bilemezdik aynı kıyıları paylaştığımızı...

Sert, soğuk ve uzak...
Ortak noktalarıydı kıyılarımızın.
Bilemezdik karşı karşıya gelince
Bunların aşkımıza bunların engel olamayacağını...

Bilemezdik iki ayrı kıyıda olmak değildi amacımız.
Esas olan aynı kıyıyı paylaşmaktı sevdiğimizle
Bilemezdik ne olup biteceğini,
Aşkımızın ne kadar süreceğini...

Sadece aynı kıyı,
Ve sadece sen ve ben...



İstanbul - 29 Haz 2007

24 Ağustos 2007 Cuma

YOLCULUK


Öyle bir yolculuğa çıktım ki,
Dönsem mi gitsem mi
Bir karar veremedim

Bir yanım git
Bir yanım dön diyor
Bulunduğum yerde olmamak
Tüm gayem

Dönersen gene aynı benle kalmak
Aynı aksi aynada görmek
Ve umutsuzlukla mutsuzluğu kambur gibi
Taşımak ölünceye kadar sırtında

Ama ya gidersem
Ya devam edersem yoluma
Korkarım nereye gideceğimi bilmememden
Sonun neresi olduğunu bilememekten

Olsun, nasilsa hep aynı durakta iniyoruz
Fark etmez üç gün öncesi, üç gün sonrası



İstanbul - 18 Mayıs 2007

6 Ağustos 2007 Pazartesi

YAĞMUR


Yağmur ince ince yağarken,
Beyoğlu’ndaki adımlarımın üstüne,
Tek düşüncem değildi ıslanmam,
Saklanmam bir saçak altına...
Düşünürdüm ki bu yağış,
Bir sel gibi aksa bedenimin her yanından...
Belki kurtulurdum o zaman,
Senden ve açtığın ruhumdaki yaramdan



İstanbul - Mayıs '07

5 Ağustos 2007 Pazar

KÜÇÜK KIZIN DUASI


Küçücük bir prensesken ben,
Saçlarımı tarardım kendimce.
Dökülen saç tellerimi
Tek tek toplayıp yerden,
Dışarı uzatırdım minicik ellerimi
Haberci rüzgarıma bırakmadan onları
Tekrar ederdim şu emsalsiz duayı...

“ Rüzgar perisi, rüzgar perisi,
Prensime götür bu saç tellerimi
Bilsin kimden nerden geldiklerini,
Rüzgarını takip edip,
Bulsun kalbinin prensesini”



İstanbul - Mayıs '07

3 Ağustos 2007 Cuma

BEDEN VE RUH


Aynalara bakamam
Korkarım yansıyan aksimden.
Bu ben miyim gerçekten?
Bu yüz, göz, el, vücut...
Şükretmem gerek ama,
Sevemedim işte ruhumun hapsedildiği bu bedeni.
Özgür kalmalı ruhum...
Ruhum gibi olmalı bedenim...
Belki...
........Bir gün....
......................Kurtulurum...


İstanbul - Ağustos '06

2 Ağustos 2007 Perşembe


Geceleri severim ben.
Bomboş sokaklar ruhumdur.
O sokaklarda yankılanan ayak sesleri gibi,
Ruhumda yankılanır sensizliğin özlemi...
Gece gelen haykırışlar misali,
Ruhum haykırır tüm benliğime,
Sensizliğin özlemini....


İstanbul - Mart '07

25 Temmuz 2007 Çarşamba

BUGÜN

Herşey bugünde yapılmalı...
Bugünü yarına bağlamadan,
Ondan medet ummadan...

Yarın...
Ne kadar belirsiz,
Ne kadar uzak.

Sevmedim belirsizliği bir türlü
Sevemedim sensiz yarınları,
Yarınlarda yaşlanmayı.

Bugün de yaşamalı,
Yaşamın farkına varmalıyım.
Yarınlar için hayal kurmalıyım,
Bugün SENİNLE....

.
İstanbul - Haziran '06

24 Temmuz 2007 Salı

BUGÜN ÇOK ÜZÜLDÜM


Karşımda kırılmış kalpler görmeye dayanamam. Uzakta olsa bile, duymaya da katlanamam. Hep dilerim ki arkadaşlarım, sevdiklerim ve ailem yaşamları boyunca mutlu olsunlar, huzur dolu seygiyle yaşasınlar. Karşılarına kötü kişiler, fesat düşünceler, kirli rekabetler, ayak kaydırmalar, dedikodular hiç çıkmasın...


Evet. Bugün çok üzgünüm. İçimden, ta yüreğimin en derininden .....

Yaralar kapansa da onları açan olaylar her zaman aklımızda, kalbimizde.... Bunun için ne zaman bugünü hatırlasam hep üzgün kalacağım...
Sevgim niye bu kadar güçlü?
Hep seni düşünüyorum
Yürürken, uyurken
Yaşarken...

Her aklımdan geçirdiğimde seni,
Sessiz sakin olan kalbimin
İsyankar olması normal mi?

Niye bu kadar bağlandım sana?
Yanılıyor muyum gene?
Vefasızın birine mi düştüm yeniden?

Ama bana bakan o gözler
O ağızdan çıkanlar...
Yalan değildir...
.
Sinem U...
İstanbul / Nisan '07

20 Temmuz 2007 Cuma

UZUN ZAMAN SONRA ...


Çok uzun zaman oldu biliyorum. Ama bu "bizim için" çok önemli bir ayrılıktı.
Nihayet bizi yıpratan, üzen, gerginlik yaşatan bütün hazırlıklar bitti.
23 Haziran 2007 tarihinde, sevdiğimle ortak hayatımıza "EVET" diyerek bir başlangıç yaptık.
Bütün sıkıntılar bir anda yokoldu dememi bekliyorsunuz ama o kadar kolay olmadı doğrusu.

Şu anda bizim için herşey yolunda gidiyor. Gelecekle iligili bir sürü hayal kuruyoruz. Birkaç sene sonra Datça'ya yerleşmek gibi... İki hayalperest bir araya gelip yaşarsa, o evde umutlar hayaller pencerelerden de dışarı taşar :)

Bizim için her zaman "hakkımızda hayırlısı ise olsun" felsefesi geçerli. Umarız ki Datça'ya yerleşmek bizim kaderimizdir.


Sevgilerimizle...

Sinem - Naim

24 Mayıs 2007 Perşembe

YALANDAN KULE


Kilitli kaldığım cam kulede.
Herşey yalan, herşey riya
Gülen yüzler görüyorum, gülen kalpler değil.
Sanki aynı yerden çıkmamışcasına...
Yapay sözlerle bezenen, yapay gözlerle bakan
Yapay tavırlarla süslenen, yapay bedenler etrafımda...

Bu bedenlerle çevrili olsamda
İlginç olan şu ki,
Doğduğumuz yerin aynı olması gibi,
Gideceğimiz yerde aynı değil mi?

Sinem Uzyol

Ist – Nisan '07

2 Mayıs 2007 Çarşamba

DİYEMEM


Kalemimin ucu kırıldı dün gece,
Sana yazarken sevgimi...
Tam başlamıştım “seni seviyorum” demeye,
Hayat işte...
Söylenilmemesi gereken bir sevgiymiş bu demek.
Sadece uzaktan izlenecek,
Kalbin en derininden hissedilecek
Ama sözlere dökülmeksizin...
Sessizce ve sensizce..


Sinem U...
İst - Nisan '07

27 Nisan 2007 Cuma

YOKLUĞUN


Aynalar düşmanım,
Aksinde seni yanımda görmedikçe.
Hepsi kırılsın, dağılsın dört bir yana,
Değil yedi sene, yetmiş sene getirse de lanet bana
Sen yanımda yoksun ya
Yokluğun lanetimdir tüm hayatım boyunca
Sinem U...
İst - Mart '06

23 Nisan 2007 Pazartesi

BOŞLUKLARI DOLDURMAK


Bulmaca sever misiniz? Hani Pazar günü gazetelerin içlerinde çıkan bulmaca dergilerini. Ben çok severim. Ama özellikle “Boşlukları Doldurma” tarzındakileri.

Ama düşündüm de , bu bulmaca da bilinçaltımız etkiliyor ister istemez. Sürekli birşeylerin peşinde boşluk bulmaya çalışarak ve bulduklarımızı da doldurmaya çalışarak hayata bakıyoruz.

En önemlisi ise kendimizle ilgili kararlar verirken de bu alışkanlığı kullanıyoruz. Özellikle de içimizdeki boşlukla ilgili olarak. Burada da şöyle bir sorun oluşuyor ister istemez. Boşluklarımız doldururken en uygununu arıyoruz veya bekliyoruz. Herşeyi acaba bu uyar mı kıstası altında ince eleyip sık dokuyoruz. Bu kıstası kim yaratıyor peki? Çevre, çevreye uyum sağlamak zorunda hisseden aile ve aileye uyum sağlamak zorunda olan bizler. Sonuçta elimizde ne kalıyor? Koskocaman bir sıfır, içimizdeki boşluğu gösteren.

Her şey bu kadar kolay mı? Bize uygun, uygun değil ayrımı içinde yaşamak, duygularımızla değil çevre etkisiyle hayatımızı kurmak geliştirmek ne kadar doğru. İnsanın kendisi için değil çevre için yaşaması sadece uygunluk kriterlerinin gözönüne alınmasından kaynaklanıyor. Sadece hislerimizin doğruluğuna inanarak hareket etmemiz ne kadar süre alacak daha? İçimizde kopan fırtınalara rağmen, sadece aile ve çevreyi kırmamak uğruna mutluluğunu geride bırakarak, çevrenin normlarına uygun bir şekilde hayatını idame ettirenlerin mutlulukları nasılda gözlerinden okunuyor di mi? Eminim geçirecekleri bütün yıllar boyunca , bu güzel kararlarını aldıran çevrelerine her gün şükran duaları edeceklerdir.

Benim gene uçuk kaçık fikirlerimden birisiyle karşınızdayım. Asla ve asla boşluklarınızı en uygun ile doldurmayın. Bırakın uymasınlar. Zaman her şekilde onları birbirlerine uyduracaktır nasılsa.

Sizi siz yapan boşluklara serbestlik tanımanın zamanı geldi de geçiyor bile. İçinizden geldiği gibi, fütursuzca hareket edin. Bırakın boşluklarınızı, istedikleri ile uyum sağlasınlar, kuralsızca. Hayatı yakalamak için, gönlümüzce yaşamak ve istediklerimizi elde etmek için gereken ne? Bırakın uyumu, uygunluğu... İçinize bir bakın önce, sevgi var mı sevgi?
Sinem U
İstanbul – Fanus içinde bir yaşam
Subat '06

20 Nisan 2007 Cuma

MAVİ



Maviyi denizde arardım.
En derininde, en kıyısında,
Güneşle oynaşmasında...

Maviyi gökte arardım.
Kah bazen bir martının çığlığında,
Kah hüzün dolu bulutların gerisinde...

Hiç bilmezdim,
Asıl maviyi sende aramam gerektiğini.
Gözlerinde, gözlerinin gerisinde...


Sinem Uzyol
İst - Ocak '07

13 Nisan 2007 Cuma

FIRTINA


Hüzün hüzün bakar gözlerin
O kadar doludur ki yaşla...
Göremem gözlerinden gerisini
Ulaşamam sana, korkarım nedensiz

Belki bir uzatsam elimi?
Akacak gözyaşların, dinecek kalbindeki fırtınan.
Ben de usulca gireceğim limanıma, yorgun, bitkin...
Kendimi sende seveceğim.

Sinem Uzyol
Ist – Şubat '07

12 Nisan 2007 Perşembe

DÜŞ GEZGİNLERİNİ İZLEYEN HAYALLERİM

Herkesin ne hayali olduğunu biliyorum. Özellikle büyük şehirlerde oturan ve her akşam ertesi sabahı nasıl karşılayacağı ve geçireceği iş saatlerinin korkusunu içinde hissedenlerin hayallerini. Eve varmak için harcadığı zamanın, şehirlerarası yolculuk için gereken zamanla eşit olduğu kanısıyla toplu taşıma araçlarından inerek, ve adeta sürünerek evine yollananların hayallerini biliyorum. Neden mi? Çünkü bende onlardan biriyim. Son teknoloji harikası bir plazada çalışan, iş saatlerini ne olacak bugün diye karşılayan, işin stresi yetmezmiş gibi trafik keşmekeşini çekerek iki saatte evine varabilen, büyükşehirin vefasından çok cefası olduğunun farkına varan ama bir türlü de gidemeyen ve gitmeye çabaladıkça da ayrılamayan bir büyükşehir kölesi olduğum için biliyorum hayallerinizi.

Muhakkak kurmuşsunuzdur bu koskoca insanı yutan şehri geride bırakıp, küçük bir kasabaya veya köye yerleşme hayalini... Orada küçük bir eviniz olur bahçeli. Az ama yetecek kadar birşeyler ekersiniz toprağa. Toprağa çapayı her sallayışınız da, geçmiş yaşamınızdaki sıkıntılar içinizden çıkarak toprağa karışır. Tabi yanında binlerce kez kullandığınız “keşke”lerinizle birlikte. Ne tarz “keşke ifadeleri” mi? Şöyle ki;
“Keşke bunu daha önce yapsaydım.”
“Keşke kaybettiğim zamanı geri alabilseydim.”
“Keşke hep burada yaşamış olsaydım.”
Ve daha nice kurguladığımız keşkeler. Her keşkeli bir ifade kurduğunuzda, daha da hırsla çapalarsınız toprağınızı. Siz hırslandıkça toprak açılır, saçılır ve tüm bereketini doğurur. Hırsınız güneş, keşkeleriniz ise gübre olmuştur artık toprağa karışırken aslında.


Yaşamak için çalışmak lazım, çalışmak için yaşamak değil. Hayat zaten yeterince kısa. Bir de düşlerimizi erteleyerek zaman kaybetmek, son nefesimiz geldiğinde de “hayat çok kısa, değerini bilin” öğüdünü vermemek için yola çıkın düşlerinizin peşinden. Biraz daha dikkatli bakın göreceksiniz o zaman hayallerini takip eden düş gezginlerini....

İstanbul – Evimdeyim.
23.02.2006

UNUTMANIN RAHATLIĞI


Hayatımı unutmak istiyorum.
Hiç yaşamamış olmayı...
Ne iyiliği ne de kötülüğü farketmek,
Ne güneşin ışıltısını görmek, sıcaklığını tenimde hissetmek...
Ne de denizin şarkısını duymak
Hiçbir şey bilmemek, görmemek ve duymamak...
Sadece bir sonsuzluk içinde
Varolmak
Nedensiz, niyesiz....

Sinem Uzyol
Ist – Mart '07

10 Nisan 2007 Salı

HAYALLERIM


Hayallerim hep kırıldı
Gerçek olmaların yakın...
Ben de kapattım onları kutuya,
Attım derinliklerime...
Kimse görmesin, kimse bilmesin diye.

Bazen açar bakardım onlara.
Her baktığımda binbir renk görürdüm,
Heyecanımı, coşkumu, sevgimi ve tutkumu süsleyen.

Kapatmak istemezdi yüreğim hiç.
Ellerim ise bir gardiyan misali,
Titremeden kapatırdı kutumun kapağını,
Karanlığa gömerken hayallerimi...

Sinem U... - İst, Mart '07

9 Nisan 2007 Pazartesi

BEKLEYİŞİM


Ne zamandır bekliyorum kapımın çalınmasını
Ve benim de açamamamı...
Merak etse konu komşu.
Heyecandan kıpkırmızı olsa bütün suratlar
Endişeli gözler görsem, gözlerdeki çığlıkları duysam,
Komşum dert ortağım Hatce Hatun’un çömelip kaldırım kenarına,
Ahlar vahlar çekmesini dinlesem o yanık sesinden,
Etrafın ne oldu, ne olmuş soruları kulaklarıma çalınsa,
Herkes bir yerlere koşuşturup hazırlıklarımı yapsa,
Beni erimin, yiğidimin, erkeğimin yanına,
Yatağıma, evime saltanat kayığımla götürmek için...

Sinem U...
Istanbul – 05/04/07